Skip to main content

WhatsApp Chat Button

Kilikya Geçidi, Tarsus Darphanesi'nin Stratejik Önemi

Tarih boyunca bazı şehirler, kaderlerini coğrafi konumlarına borçludur. Anadolu'nun güneydoğusundaki Kilikya bölgesinin en önemli metropolü olan Tarsus, tam olarak böyle bir şehirdir.

Verimli Çukurova ovasının kalbinde yer alan Tarsus'un asıl stratejik önemi, hemen kuzeyinde yükselen Toros Dağları'nı aşan ve Anadolu platosunu Akdeniz'e bağlayan tek geçit olan "Kilikya Kapıları"nı (Gülek Boğazı) kontrol etmesinden geliyordu. Bu geçit, tarih öncesi çağlardan beri orduların, tüccarların ve medeniyetlerin mecburi istikameti olmuştur. Kilikya Kapıları'nı elinde tutan, Anadolu ile Suriye ve Mezopotamya arasındaki akışı da kontrol ederdi. Bu nedenle Tarsus darphanesi, sadece yerel bir para üreticisi olmanın çok ötesinde, bölgeye hakim olan her imparatorluğun gücünü yansıtan, ordularını besleyen ve stratejik vizyonunu metal üzerine işleyen bir imparatorluk aracı olarak hizmet vermiştir.  

Tarsus'un bir darphane merkezi olarak yükselişi, MÖ 5. yüzyılda Pers İmparatorluğu döneminde başladı. Persler, Tarsus'u Kilikya satraplığının (eyaletinin) başkenti yaptılar ve şehir, imparatorluğun batıdaki en önemli idari ve askeri merkezlerinden biri haline geldi. Bu dönemde Tarsus darphanesi, Pharnabazos ve Datames gibi güçlü Pers satrapları adına yüksek kaliteli gümüş staterler basmaya başladı. Bu sikkeler, Pers ve Yunan dünyaları arasındaki kültürel etkileşimin büyüleyici birer örneğidir. Sikkelerin ağırlık standardı Pers sistemine uygunken, sanatsal üslup ve tasarımlar büyük ölçüde Yunan sanatından etkilenmişti. Sikkelerin en belirgin motifi, şehrin yerel baş tanrısı olan ve genellikle bir tahtta oturan "Baaltars" (Tarsus'un Baalı) idi. Bu figür, daha sonra Büyük İskender'in sikkelerindeki tahtta oturan Zeus figürüne de ilham kaynağı olacaktı.  

Tarsus'un tarihindeki en büyük dönüm noktası, MÖ 333 yılında yaşandı. Makedonya Kralı Büyük İskender, Pers İmparatorluğu'nu fethetme amacıyla çıktığı seferde, ordusunu efsanevi Kilikya Kapıları'ndan geçirerek Tarsus'u ele geçirdi. Şehir, İskender'in Pers Kralı Darius'a karşı kazanacağı kesin zafer olan İssos Savaşı'ndan hemen önce onun için hayati bir üs haline geldi. İskender, Tarsus'un stratejik önemini ve darphanesinin gelişmiş teknik kapasitesini hemen fark etti. Şehir, İskender'in yeni imparatorluk para birimini basan ilk ve en üretken darphanelerden biri oldu.  

Tarsus darphanesi, İskender'in meşhur Herakles başlı gümüş tetradrahmilerini ve Athena başlı altın staterlerini devasa miktarlarda üretti. Bu paralar, İskender'in Hindistan'a kadar uzanan seferleri boyunca on binlerce askerinin ve paralı askerinin maaşlarını ödemek için kullanıldı. Tarsus'ta basılan her bir sikke, imparatorluğun ekonomik motorunun bir parçasıydı ve İskender'in gücünü ve otoritesini fethettiği topraklara taşıyordu.  

İskender'in ölümünden sonra da Tarsus, stratejik önemini korudu. Helenistik dönemde Seleukos İmparatorluğu'nun, Roma döneminde ise Kilikya Eyaleti'nin başkenti olarak hizmet vermeye devam etti. Darphanesi, bu yeni imparatorluklar adına da sikke basmayı sürdürdü. Roma döneminde basılan sikkeler, şehrin "metropolis" unvanını ve imparatorlara olan sadakatini vurgulayan tasarımlar ve yazıtlar taşıyordu.  

Sonuç olarak, Tarsus darphanesinin bin yılı aşkın tarihi, Kilikya Geçidi'nin tarihinden ayrı düşünülemez. Bu geçit, şehre hem muazzam bir zenginlik ve güç hem de sürekli bir istila tehdidi getirmiştir. Tarsus'un sikkeleri, bu ikilemin metalden bir yansımasıdır. Onlar, Pers satraplarının, Makedon krallarının ve Roma imparatorlarının, Anadolu'nun bu en önemli kavşağını kontrol etme ve kendi otoritelerini bu stratejik coğrafyaya damgalama arzusunun birer kanıtıdır.

Kaynak:
https://cukar.org/?mod=makale_tr_ozet&makale_id=43075
https://ancientcoinage.org/coinage-of-cilicia.html