Grifon Abdera'dan Kyzikos'a, Antik Sikkelerdeki Efsanevi Yaratık
Antik sikkelerin yüzeyleri, tanrıların ve hükümdarların dünyasının yanı sıra, hayal gücünün en derinliklerinden gelen efsanevi yaratıklarla dolu bir hayvanat bahçesine de ev sahipliği yapar.
Bu yaratıklar arasında belki de en görkemli ve en güçlü olanı grifondur. Aslanın kudretli gövdesini kartalın keskin başı ve kanatlarıyla birleştiren bu melez varlık, antik dünyada gücün, uyanıklığın ve ilahi korumanın nihai sembolü olarak kabul edilirdi. Bu güçlü sembolizm, grifonu antik darphaneler için son derece popüler bir motif haline getirmiş ve Trakya'daki Abdera'dan Anadolu'daki Kyzikos, Teos ve Assos'a kadar birçok şehrin sikkelerini süslemiştir.
Grifonun kökenleri, MÖ 4. binyıla kadar uzanan Mezopotamya ve Mısır sanatına dayanır. Ancak Yunan dünyasında popüler hale gelmesi, özellikle MÖ 7. yüzyıldan itibaren Doğu ile olan ticari ve kültürel temasların artmasıyla olmuştur. Yunan mitolojisinde grifonlar, genellikle uzak ve gizemli topraklarda, özellikle de İskitlerin kuzeyindeki dağlarda yaşadıklarına inanılan yaratıklardı. En önemli rolleri ise, bu dağlardaki zengin altın madenlerini korumaktı. Herodot gibi tarihçiler, grifonların bu altınları, "Arimaspi" adı verilen tek gözlü bir halkın hırsızlık girişimlerine karşı koruduğunu anlatır.
Bir "hazine koruyucusu" olarak bu mitolojik rol, grifonu para için mükemmel bir sembol haline getirmiştir. Bir sikke, özünde küçük, taşınabilir bir hazinedir. Üzerine bir grifon figürü yerleştirmek, o sikkenin değerinin ve saflığının ilahi ve efsanevi bir güç tarafından korunduğunu ilan eden güçlü bir mesajdı. Grifon, adeta sikkenin değerini çalmaya veya onu taklit etmeye cüret edecek sahtekârlara karşı bir uyarı görevi görüyordu.
Bu sembolü kendi kimliğinin merkezine yerleştiren en ünlü şehirlerden biri, Trakya kıyısındaki Abdera'dır. MÖ 6. yüzyıldan itibaren Abdera'nın gümüş sikkelerinin neredeyse tamamı, ön yüzlerinde bir grifon tasviri taşır. Bazen oturan, bazen yürüyen, bazen de kanatlarını açmış bir şekilde tasvir edilen bu grifon, şehrin değişmez armasıydı ve Abdera sikkelerinin tüm Yunan dünyasında anında tanınmasını sağlıyordu.
Anadolu'da ise grifon, birçok farklı şehrin nümizmatik repertuvarında yer almıştır. İyonya'daki Teos şehri, Abdera gibi, grifonu kendi ana sembolü olarak benimsemiş ve gümüş staterlerinin üzerine oturmuş bir grifon figürü yerleştirmiştir. Troas'taki Assos şehri de sikkelerinde grifonu sıkça kullanmıştır. Mysia'daki Kyzikos'un ünlü elektrum staterlerinin 270'ten fazla farklı tasarımından biri de, kanatları kıvrık, kulakları dik bir grifon protomudur (ön kısmı). Kyzikos'ta grifon, tek bir sabit arma olmaktan ziyade, darphanenin sanatsal yaratıcılığını ve mitolojik bilgi dağarcığını sergileyen bir dizi figürden biri olarak karşımıza çıkar.
Grifonun sembolizmi, sadece hazine koruyuculuğu ile sınırlı değildi. Aslanın yeryüzündeki, kartalın ise gökyüzündeki hakimiyetini birleştiren bu varlık, aynı zamanda hem dünyevi hem de ilahi gücün bir birleşimi olarak görülüyordu. Bu, onu tanrıların kralı Zeus ve özellikle de ışık ve kehanet tanrısı Apollon ile ilişkilendirmiştir. Bazı efsanelerde grifonların Apollon'un arabasını çektiğine inanılırdı. Bu ilahi bağlantı, grifonun bir sikke üzerindeki varlığına ek bir otorite ve kutsallık katmanı ekliyordu.
Sonuç olarak, antik sikkelerdeki grifon tasvirleri, sadece fantastik bir canavarın resimleri değildir. Onlar, gücün, korumanın, zenginliğin ve ilahi meşruiyetin karmaşık bir sembolizmini taşırlar. İster Abdera'nın gururlu arması, ister Kyzikos'un sanatsal bir figürü olsun, her grifon, bize bir şehrin kendi değerini nasıl koruduğunu ve gücünü dünyaya nasıl ilan ettiğini anlatan efsanevi bir hikaye fısıldar.