Nehir Tanrıları Anadolu Sikkelerindeki İnsan Başlı Boğaların Sırrı
Antik Anadolu sikkelerinin zengin ikonografik dünyasında, modern göz için en şaşırtıcı ve en güçlü imgelerden biri, insan başlı boğa figürüdür. Bazen bir sikkenin tüm yüzünü kaplayan bu melez yaratık,
bir canavardan çok, antik insanın doğayla kurduğu derin ve saygılı ilişkinin bir yansımasıdır. Bu figürler, şehirlerin hayat damarı olan, hem bereket getiren hem de yıkıcı olabilen nehirlerin kişileştirilmiş halleri, yani nehir tanrılarıdır. Anadolu sikkeleri üzerindeki bu tasvirler, bir medeniyetin coğrafyasına, ekonomisine ve dini inançlarına dair paha biçilmez sırlar fısıldar.
Antik dünyada nehirler, sadece birer su kütlesi değil, yaşayan, ilahi varlıklardı. Tarım için sulama sağlarlar, ticaret yolları oluştururlar ve şehirlerin kurulacağı yerleri belirlerlerdi. Ancak aynı zamanda, öngörülemeyen taşkınlarla her şeyi yok edebilecek vahşi ve kontrol edilemez güçlerdi. Bu ikili doğa, nehirlerin genellikle güçlü ve bazen de korkutucu hayvanlarla sembolize edilmesine yol açtı. Bu hayvanların en başında ise boğa geliyordu. Bir nehrin taşarken çıkardığı uğultu, bir boğanın kükremesine; önüne çıkan her şeyi yıkan gücü, bir boğanın saldırısına; ve taşıdığı alüvyonlarla toprakları döllemesi, boğanın bereketle olan kadim ilişkisine benzetilirdi. Bu nedenle, bir nehri insan formunda bir boğa olarak tasvir etmek, onun hem akıllı (insan) hem de vahşi ve güçlü (boğa) doğasını mükemmel bir şekilde yakalıyordu.
Anadolu'da bu geleneğin en güzel örneklerinden biri, Aiolis bölgesindeki Tisna şehrinin MÖ 4. yüzyılda bastırdığı sikkelerde görülür. Bu sikkelerin üzerinde, Tisnaios (veya Titnaios) Irmağı'nın tanrısı, boğa boynuzları taşıyan genç bir erkek başı şeklinde betimlenmiştir. Bu tasvir, nehrin genç ve hayat veren enerjisini, boğanın ise durdurulamaz gücünü bir araya getirir. Benzer şekilde, Sicilya'daki Gela veya Karadeniz kıyısındaki Istros gibi şehirler de kendi nehir tanrılarını insan başlı boğalar olarak sikkelerine işlemişlerdir, bu da geleneğin ne kadar yaygın olduğunu gösterir.
Ancak zamanla, özellikle Roma İmparatorluk Dönemi'nde, bu tasvir anlayışı bir evrim geçirdi. Helenistik Dönem'in sonlarında yapılan ve Nil Nehri'ni temsil eden görkemli heykelin etkisiyle, sanatçılar nehir tanrılarını artık korkutucu melez yaratıklar olarak değil, daha sakin ve bilge figürler olarak göstermeye başladılar. Bu yeni ikonografide nehir tanrısı, genellikle bir kayanın üzerine yan uzanmış, sakallı ve olgun bir erkek olarak tasvir edilir. Elinde bereketin sembolü olan bir kornukopya (bereket boynuzu) veya bir nehir sazı tutar ve genellikle dirseğini, içinden suların aktığı devrilmiş bir testiye (urn) dayar. Frigya'daki Apameia şehrinin sikkelerinde görülen Menderes (Maeander) Nehri tanrısı tasviri, bu yeni ve daha "medenileştirilmiş" nehir tanrısı anlayışının en güzel örneklerinden biridir.
Bu değişim, sadece sanatsal bir üslup farkı değil, aynı zamanda insanın doğayla olan ilişkisindeki bir dönüşümü de yansıtır. İnsan başlı boğa, doğanın ham, vahşi ve kontrol edilemez gücünü temsil ederken; yan yatan bilge figür, Roma'nın mühendislik harikası su kemerleri ve kanallarıyla nehirleri kontrol altına aldığı, doğayı "evcilleştirdiği" bir çağın ruhunu yansıtır.
Sonuç olarak, Anadolu sikkelerindeki insan başlı boğalar, bir zamanlar nehirlerin nasıl ilahi, saygı duyulan ve hatta korkulan varlıklar olarak görüldüğünün güçlü birer hatırlatıcısıdır. Onlar, bir şehrin en temel yaşam kaynağına duyduğu minnettarlığın ve onun öngörülemez gücüne karşı hissettiği huşunun metal üzerine kazınmış sırlarıdır.
Kaynak:
https://belleten.gov.tr/tam-metin/2410/tur