Pers Satraplarının Güç Gösterisi Tarsus Stateri
Tarih boyunca bazı şehirler, kaderlerini coğrafi konumlarına borçludur. Anadolu'nun güneydoğusundaki Kilikya bölgesinin en önemli metropolü olan Tarsus, tam olarak böyle bir şehirdir.
Stratejik önemi, hemen kuzeyinde yükselen Toros Dağları'nı aşan ve Anadolu platosunu Akdeniz'e bağlayan tek geçit olan "Kilikya Kapıları"nı (Gülek Boğazı) kontrol etmesinden geliyordu. Bu geçit, orduların, tüccarların ve medeniyetlerin mecburi istikameti olmuştur. Bu nedenle Tarsus darphanesi, sadece yerel bir para üreticisi olmanın çok ötesinde, bölgeye hakim olan her imparatorluğun gücünü yansıtan, ordularını besleyen ve stratejik vizyonunu metal üzerine işleyen bir imparatorluk aracı olarak hizmet vermiştir.
Tarsus'un bir darphane merkezi olarak yükselişi, MÖ 5. yüzyılda Pers İmparatorluğu döneminde başladı. Persler, Tarsus'u Kilikya satraplığının (eyaletinin) başkenti yaptılar ve şehir, imparatorluğun batıdaki en önemli idari ve askeri merkezlerinden biri haline geldi. Bu dönemde Tarsus darphanesi, Pharnabazos ve Datames gibi güçlü Pers satrapları adına yüksek kaliteli gümüş staterler basmaya başladı. Bu sikkeler, Pers ve Yunan dünyaları arasındaki kültürel etkileşimin büyüleyici birer örneğidir. Sikkelerin ağırlık standardı Pers sistemine uygunken, sanatsal üslup ve tasarımlar büyük ölçüde Yunan sanatından etkilenmişti.
Sikkelerin en belirgin motifi, şehrin yerel baş tanrısı olan ve genellikle bir tahtta oturan "Baaltars" (Tarsus'un Baalı) idi. Bu figür, daha sonra Büyük İskender'in sikkelerindeki tahtta oturan Zeus figürüne de ilham kaynağı olacaktı. Bu, yerel dini kimliğin Pers-Mezopotamya sanatsal stilleriyle harmanlanmasının bir göstergesidir.
Bu sikkelerin asıl ilginç yanı ise, satrapların ön yüzü kendi güçlerini sergilemek için nasıl kullandıklarıdır. Bazen, Datames gibi satraplar, Yunan geleneğine meydan okuyarak kendi portrelerini sikkelerin üzerine koydular. Bu, bölgesel otoritelerinin ve neredeyse kral benzeri statülerinin cüretkar bir ilanıydı. Diğer zamanlarda ise, bir süvari veya zırhlı bir hoplit gibi askeri figürler kullanılarak satrapın askeri gücü vurgulanırdı. Bu tasarımlar, satrapların imparatorluğun sadık hizmetkarları olmalarının yanı sıra, kendi bölgelerinde ne kadar büyük bir kişisel güce sahip olduklarını da gösteren birer güç gösterisiydi.
Bu sikkeler, kültürel bir sentezin de ürünüydü. Ağırlık standardı Pers sistemine aitti, sikkeler üzerindeki yazılar genellikle imparatorluğun idari dili olan Aramiceydi, ancak tasarımları işleyen kalıp oymacılarının sanatsal üslubu açıkça Yunan etkisindeydi. Bu, Tarsus'un bir kültürler kavşağı olarak konumunu yansıtmaktadır.
Bu aktif ve teknik olarak gelişmiş darphane geleneği, Büyük İskender'in MÖ 333'te Tarsus'u fethettiğinde neden burayı kendi imparatorluk sikkelerini basan ilk ve en önemli merkezlerden biri olarak seçtiğini açıklar. Tarsus staterlerinin mirası, sadece kendi dönemlerinin bir kaydı olmakla kalmamış, aynı zamanda kendisinden sonra gelecek olan ve tüm dünyayı değiştirecek olan Helenistik para sisteminin de temelini atmıştır.
Sonuç olarak, Pers dönemine ait bir Tarsus stateri, sadece bir gümüş parçası değildir. O, büyük bir imparatorluğun sınırlarında görev yapan güçlü valilerin siyasi hırslarını, askeri güçlerini ve Pers, Yunan ve yerel Anadolu kültürleri arasındaki karmaşık etkileşimi yansıtan bir tarihsel belgedir.
Kaynak:
https://asiaminorcoins.com/aiolis.html
https://ancientcoinage.org/coinage-of-cilicia.html